top of page
Yazarın fotoğrafıŞerife Karahançer

Halasana (Saban Pozu)

Güncelleme tarihi: 8 May 2022

Halasana (Saban Pozu)

“Hala” kelimesi Sanskrit dilinde “saban” anlamına gelir. Kolların yanda olduğu rahat bir yatış pozisyonundayken, ayaklar kafanın üzerinden yere doğru getirilir. Kollar ve bacaklar rahat bir pozisyondadır. Pozisyon bir sabanı tasvir eder.

“Bir çiftçi gibi olmalısınız: Çiftçi tohum ektiği gün gelecekteki hasadı düşündüğü için değil, düzgün ekim yaptığı için mutludur.” B.K.S. Iyengar

Halasana (Saban Pozu)

Elle saban sürülmesi için güçlü kaslar ve güçlü tutuş gereklidir, çünkü insanların beslenmesi amacıyla yiyecek yetiştirmek için toprağı gübreleme ve tohumlamaya hazırlamak, bunun için de toprağı parçalamak gerekir.

Annelik hakları üzerine yazılar yazan Bachofen, saban hakkında “Erkek sabanlar, yeryüzünün rahmini açar, aynı zamanda kadının da…” demiştir. Bu söz, yiyeceğin ve yavrunun oluşumunu karşılaştırır, erkek sabanın dişinin rahmini açmasıyla, kızlık zarının yırtılmasını ve türlerin devamı için rahmin gübrelenmesini betimler.

Yeryüzünü sabanla sürmek, derinde bulunanları korumak için oluşmuş kabuğu kırmak amacıyla yeryüzüne oldukça şiddetli bir şekilde dokunmaktır. Yeryüzünün rahminden gelen meyvelerin hasadı ve annesinin rahminden gelen bebeğin doğumu da şiddetli eylemlerdir.

Teslim olmak bile belli bir seviyede şiddet içerir, çünkü bu genellikle istekleri feda etmekle başlar. Kendimizi ve kendi isteklerimizi kontrol altına almak, her zaman bir şiddet eylemidir. İki zıtlık arasındaki uyuşmazlık, hayatın devamı için esastır.

Bu poza girdiğiniz zaman düşünün: Hayatımda neyi sabanla sürüyorum? Kırmam gereken sertlikler nedir? Kendi zeminimde ne yetiştirmek istiyorum? Gerçekten ne yapmak istiyorum? Bacaklarımı başımın üzerinden arkaya taşıdığımda, sıkışık ama aynı zamanda güvende hissediyorum. Hayatımdaki güven beni sıkıştırıyor mu?

“Bhagavad Gita (Tanrı’nın Şarkısı-Kutsal bir Hindu metni)” bize emeğimizin meyvesinden feragat etmemizi ve onu tanrıya adamamız gerektiğini söyler. Muhtemelen feragat etmesi en zor olan meyveler övgü, itibar, şöhret veya varlık olabilir. Ayrıca hayatın toprağını sabanla sürmekten ve ilham tohumlarını kabul etmesi için verimli hale getirmekten de söz edebiliriz. Kendi kendimizi incelememizden meydana gelen kişisel gelişim meyveleri, otomatik olarak daha fazla gelişim için gübreye dönüşür.

İdrak tohumlarının ekilmesi için bile zihnin toprağı sabanla sürülmelidir. Yabani otları (zihnin derinlerinde oluşmuş yargılar) sökmek zordur. İdrak tohumları sadece almaya açık ve yüksek kalitede gübreyle beslenmiş toprakta büyüyebilir. Aynı zamanda; iyi ve sağlıklı düşünceleri, yeni mahsule yer bırakmayacak kibir ve korku yabani otlarından ayırmak gerekir. Ayrım, gerçek ilham olanları ve hala benlik toprağında yetişenleri ortaya çıkarır.

Eğer zihinlerimizi önyargılı fikirlerden arındırıp sabanla sürseydik, dünyada ayakta kalma ihtiyacımız olduğunda -çok işimize yarayacak şekilde- yargılardan özgürleşmiş olurduk. Artık ilham tohumlarını aldığımıza göre, dünyaya çok derin köklerle tutunmayacağız. Sadece su ve havayla varolan, tıpkı bir ağaç gibi bir yüzeye tutunmak için yeterli kökler üreten ama ağaca gereksinim duymadan yaşayan ve tarifsiz güzellikte narin çiçekler üreten bir orkide gibi büyümeye hazırız. İlham çiçekleri ayrıca yer ve özgürlüğe de ihtiyaç duyar.

Toprağı sabanla sürmek, sabanın sabit tutulmasıyla toprakta derin saban izleri açılması, kesikler oluşması ve yeryüzünün ufalanarak toprağın altının üstüne gelmesi demektir. Yeryüzünün havalanması ve gevşemesi için her sene sabanla sürülmesi gerektiği gibi, zihnin toprağının da almaya hazır ve anlayışlı olması için defalarca sabanla sürülmesi gerekir.

Çiçeklenme süreci acı verici görünür çünkü zihinden engeller silinmelidir. Bu süreç, kişi öğreti veya öğretmene teslim olmasına rağmen hala kişinin kontrolündedir. Saban izlerinin ayırdığı toprak gibi, uygulama adayı da ortadan ikiye bölünerek fiziksel ve ruhsal özlerine ayrıldığını hisseder. Böyle bir anda, saban izlerinin altında toprağın hala bir bütün olması gibi, derinlerde iki özün hala birleşik olduğunu düşünmek mantıklıdır.

Kişinin kendi gelişimini gözlemleme sürecinde, spiritüel çiçek açıldıkça, eski arzular tekrar -hatta bazen öncesinden çok daha güçlü bir şekilde- ortaya çıkabilir. Yabani otların büyümesini istemediğimiz için, sırf kendi zevklerimizin eseri kılığına girmiş güdülerden gelen enerjiyi kontrol etmeli ve çiçeğe yönlendirmeliyiz.

Saban, her zaman en iyi şekilde işleyecek bir durumda tutulmalıdır; ayrışma keskin çizgilerle beraber olacaktır. Bir çiftçinin tarlasını gece sürmeyeceği gibi, aday da zihin ve duygularını anlayış ve farkındalığın ışığında sürmelidir. Yapılan işin dikkatli yapılmasını güvenceye almak için, iş zaman zaman incelenmelidir. Çok fazla nem-çok fazla duygu, çok fazla gözyaşı- saban sürmeyi imkansızlaştırmaz ama zorlaştırır.

Aday, sürekli duyguları, düşünceleri, hayalleri, diğer insanlara karşı davranışlarını, aynı asanaları yaparak vücudunu ekip biçtiği gibi ekip biçecektir. Hayallere dikkatli bir şekilde hizmet etmek, bilinçaltının toprağının derinlerindekileri ortaya çıkaracağı için rahatlatıcı olabilir. İlk saban sürme deneyiminden sonra çok iyimser olmak kolaydır. Sadece tekrarlanan çabalar gizli handikapları ortaya çıkarır. Duygular açlıktan ölemezler ama kendilerini faydalı bir şekilde ifade etme fırsatı buldukları bir ibadete kanal olabilirler.

Yansımalar: Saban Pozu

Çin, Mısır ve Peru’da krallar çiftliklerin çalışmalarını kutsamış ve sabana ilk dokunan kişiler olarak bu çalışmalara şeref vermişlerdir. Eski uygarlıklarda; tarıma dini bir sanat gözüyle bakılmış ve insanların hayatta kalması için ihtiyaç duyulan yararlı hasadı elde etmek için çeşitli tanrı ve tanrıçalara tapılmıştır. Büyükbaş hayvan ve toprağın zenginliği temsil ettiği, tarımın yaygın olduğu Kuzey Hindistan’daki küçük bir krallıktan gelen Buddha’nın öğrencilerine bazı önemli spiritüel dersleri doğadan sembol ve metaforlarla öğretmesi sürpriz değildir. Birgün öğrencilerini bir tepeye götürmüş, vadiyi işaret etmiş ve “Kaliteli toprağı süren çiftçiye bakın. Eğer sadece zaman ve günışığı kalırsa ikinci sınıf kalitedeki tarlayla ilgilenecek, belki üçüncü sınıf veya daha düşük kalitedeki bir toprak için hiç zaman bulamayacak.” demiştir. Aynısı adaylar için de doğrudur; öğretmen için kaliteli toprakla temsil edilen gerçek arayıcıya zaman harcamak daha mantıklıdır.

Başka bir kıssada, Buddha: “İnanç tohumdur, iyi çalışma onu bereketli hale getiren yağmurdur; bilgelik ve alçakgönüllülük sabanın parçalarıdır.” demiştir. Ayrıca demiştir ki “Zihin dizginler, çalışkanlık ise sabırlı öküzdür.” Buddha’nın kıssasıyla Hristiyanlık öncesinde yazılmış “Bilgeliğin Boyunduruğu (Yoke of Wisdom)” arasında benzerlik vardır: “Boynunu boyunduruğun altına koy ve ruhunun talimatı almasına izin ver: onu bulmak zordur. Çok geçmeden işini yap, zamanı geldiğinde o sana ödülünü verecektir.

Doğu’da spiritüel arayışta olan kişinin görevlerini hatırlaması için tabular kadar etkili olan keyifli hikayeler vardır. Tarla “Dharma”dır (Sanskrit dilinde doğa yasaları); yabani otlar bağlanılan dünyevi olgular; saban sürmek bilgeliğe ve çürümeyen meyveleri ekip biçmeye giden yoldur. Eğer saflık ekilebilecek bir tohum olsaydı ve eğer bütün ilgi ve çabalar yapılan işe yönelik olsaydı, mahsul Nirvana’dan sadece bir adım uzaklıkta olmak olurdu. Yeni gelmeden önce, eski yok olmalıdır. Eski ego, ilgi isteyen ve engel yaratan bütün eski kişilik halleri, yeni fidanlara yer açmak için yokolmalıdır. Hırs, intikam, acımasızlık ve duyarsızlığın sert kabuğu kırılmalıdır, böylece anlayış ve şevkatin tohumları ekilebilir ve gerçek özümüzün, sevgi ve özveriyle dolu bir kalbin ve kutsal bilgeliğe açık bir zihnin meyvesinin keyfi çıkarılabilir.

Çeviren: Sevi TARIM ÖZSOY

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page